13 Temmuz 2015 Pazartesi

Sosyal ve Kültürel Faaliyetler

     Karaburun, sanıldığından fazla sosyal ve kültürel faaliyetlere önem veren bir ilçedir. İzmir'in en küçük ilçesi olması ve geçim kaynakları sınırlı olmasına rağmen sosyal faaliyetlerinin az olduğunu göstermiyor. Son zamanlarda Karaburun Belediyesi'nin yaptığı çalışmalarla adından söz ettiriyor. 

     Karaburun'da her 17 Eylül'de Kurtuluş Günü kutlamaları yapılıyor, gaziler ve şehitler anılıyor. Ayrıca Karaburun Belediyesi tarafından 2004 yılından itibaren Hıdırellez Şenliği, Haziran aylarında Kırkım Şenliği ve Ağustos aylarında Karaburun şenlikleri düzenleniyor. Küçükbahçe, Parlak, Salman gibi köylerde ise Mandarin Şenlikleri düzenleniyor. 

     Karaburun'un yapısı itibariyle yaşlı nüfus çoğunlukta. Genç nüfus İzmir'e göç etmiş ekonomik koşullar nedeniyle. Bu yüzden yaşlı nüfusun olmasının avantajı, ilçede gelenek göreneklerin hala yaşatılıyor olması. Bu da ayrıca Karaburun'a has ayrı bir çekicilik kazandırıyor. Köylerde yaşayan yaşlı vatandaşlarla oturup muhabbet etmek paha biçilmez. Onlarla kuracağınız iletişim, o yörenin özelliklerini, folklorunu tanımak için birebir. Ayrıca bu köylerde biraz kalıp zaman geçirmeniz de ayrı bir deneyim olacaktır. 

     Merkezde bulunan Karaburun Yarımadası Gençlik Eğitim ve Kültür Merkezi'nde eğitim ve sosyal, kültürel faaliyetler yapılıyor. Mesleki eğitim kursları, atölye çalışmaları, şiir günleri, sinema gösterimi, koro çalışmaları yapılıyor. Bu kurumda bağışlarla da toplanılan bir kütüphane de yer alıyor. Ambarseki köyünde bulunan tiyatro, eski bir zeytinyağı fabrikasından çevrilip restoren edilen bu tiyatro 3K Kavimler Kapısı Tiyatro Atölyesi'nde oyunlar hazırlanıyor ve yurt içi, yurt dışı turnelerde sergileniyor. 


11 Temmuz 2015 Cumartesi

Flora & Fauna 

     Karaburun Hakkında başlıklı yazımda flora ve faunadan kısaca bahsetmiştim ve detaylandıracağımı söylemiştim. Bu konu için ayrıca bir başlık açmak istedim çünkü Karaburun bitki örtüsü bakımından farklı özellikler taşır ve bu konuda ayrıca konuşulması gerekir diye düşünüyorum.

     Yarımada bitki örtüsü bakımından tipik bir maki bitki özelliğini taşır. Dik dağlarda, ulaşılması güç vadilerde zeytin ağaçlarının çokluğu bunun bir göstergesi. Fakat orman bakımından fakirdir. Yaklaşık 27.000 hektar Kızılçam bulunur. Bunun nedeni dağlık arazi olması ve çok rüzgar tutmasındandır. Ayrıca Karaburun'a has endemik bitkiler de vardır. Bunlar Nergis, Hurma Zeytini ve Enginar'dır. Bu bitkiler sadece Karaburun'da bulunan bu bitkiler, iç pazarda satılarak Karaburun ekonomisine katkı sağlıyor.

      Nergis; kendine has güzelliği ve kokusuyla Karaburun'da önemli bir yere sahiptir. Nergis ve Sümbül 156.3 dekar araziden 22.000 çiçek elde edilmektedir. Hurma zeytini; zeytin ağaçlarında bazı zeytinlerin arasından kendiliğinden ve nadiren çıkan, Karaburun'dan başka Midilli'nin bazı bölgelerinde de yetişen, herhangi bir işlem görmeden, dalından koparılıp yenen bir zeytin çeşitidir. Yani tamamen doğal ve taze olarak tüketilebilir. Bu zeytinin oluşumu, Karaburun'un denizinden gelen bazı mantarların rüzgarın taşımasıyla zeytin ağacına yerleşen bakterilerdir. Hurma zeytininin miktarı her yıl ve bölgesel olarak farklılık gösterir. Bu zeytini salamura şeklinde de saklayabilirsiniz. Enginar; Karaburun ekonomisi için büyük önem taşıyan bir diğer bitki. Enginar üretimi yaklaşık 140 hektar arazide yapılmakta ve 6.450.000 adet kesilmektedir. Bunun dışındaki diğer yabani bitki türleri kocayemiş, delice, sandal, menengiç, sakız, laden, kermez meşesi, akça ağaç. Bunlar yarımadanın maki bitki örtüsünü oluşturur. Ayrıca şifalı otlar bakımından da oldukça zengindir. Fitoterapik değeri olan yaklaşık 67 çeşit ot bulunur. Bunlardan bazıları kantaron otu, gelincik, kekik, kapari, adaçayı, sığırotu,

     Karaburun faunası itibari ile de çok zengindir. Hem karada hem de denizde çok sayıda çeşitli canlılar yaşamaktadır. Bunlar arasında ender ve nesli tükenmek üzere olan canlılar da vardır. Yırtıcı kuşlar, yaban domuzu, sansar, tilki, porsuk, ada martısı, Akdeniz foku (dünyada 500, yurdumuzda 100 adet kalmış), su samuru, çok sayıda böcek türleri, kelebek türleri, bukalemun bunlardan birkaçıdır.

     Bu bitkiler ve canlılar yoğun bir çalışmayla koruma altındalar, avlanma yasaklarıyla çevre korunmaya çalışılıyor. Karaburun'un bu güzelliklerinin yitip gitmemesi için hepimizin özen göstermesi ve duyarlı olması gerekir çünkü bu kadar el değmemiş, doğallığı bozulmamış yerler hızla tükeniyor. En azından burayı koruyalım, sahip çıkalım.


Hurma Zeytini




  Nergis   

10 Temmuz 2015 Cuma

Karaburun'da Yaz !.. (2) 

     Bu başlıktaki yazımın devamını buradan yazıyorum.

     Karaburun'un plajlarından ve eşsiz koylarından bu kadar bahsetmişken, buralarda yüzdükten sonra karnımız acıkınca nerelerde ve ne yiyeceğimizden bahsetmemek olmazdı :)

     Yarımadanın merkezinde çok fazla sayıda olmayan ve mütevazi kafeleri ve restoranlarıyla müşterilerine 12 ay boyunca hizmet veriyor. Bu arada yeri geldiğinde söyleyeyim. Karaburun her mevsim ziyaretçi çeken yerlerden birisi olmuştur. Kışın balık avı mevsiminde, bereketli sularında av turizmi oldukça ilgi çekiyor. Yazın ise sayfiyelik olan ve daha çok yerli turistlerin odağında olan bir yerdir. Yazın dahi kalabalık olmaz ve bundan dolayıdır ki hem uygun fiyatla tatil yapmış oluyorsunuz hem de gürültüden ve keşmekeşten uzak bir tatil geçirerek, zihniniz dinlenmiş bir şekilde dönüyorsunuz. Karaburun'un en önemli ve en sevilen özelliklerinden biridir. Ayrıca Karaburun'da gece hayatı yani dsko bar tarzı yerler çok çok azdır. Eğlence istiyorsanız aradığınız yer Karaburun değildir.

     Karaburun'daki restoranlarda her mevsim taptaze ve bol çeşitli deniz ürünleri bulmanız mümkün. Taze mevsim yeşillikleriyle ve Akdeniz mezeleriyle, Yunan kültüründen kalma mutfağıyla mideniz bayram edecektir :) Karaburun'un en meşhur balığı Kefal'dir. Kefalin farklı mevsimlerde farklı çeşitleri çıkar. Karaburun'a özel avlanma şekliyle avlanılır. (Dalyan avı) Tamamen doğal olan bu balık lezzetiyle meşhurdur. Izgarası tavsiye edilir. Onun dışında Karaburun'un kalamarı da meşhurdur. Tamamen temiz bir denizde yaşayan bu canlılar, burada taptaze kalamarlar masanıza sunulur, kesinlikle dondurulmuş değildir. Bundan dolayı Karaburun'da her mevsim taptaze ve çeşit çeşit deniz ürünleri bulabilmeniz mümkündür.

    Karaburun İskele'de bulunan deniz kıyısında sıra sıra konumlanmış olan bu küçük ve mütevazi restoranlar her daim Karaburun'un gözdesidir. Buradaki restoranlar alkollü içki satışı da yapmaktadır ve bazı yerlerde canlı müzik hizmeti de vardır. Benim tavsiyem, Karaburun'dan kefal ve kalamar yemeden dönmeyiniz, kesinlikle beğeneceğinizden eminim :)



 


Karaburun'da Yaz !..

     Tekrar herkese merhabalar. Uzuuun bir aradan sonra bloğuma geri döndüm. Bazı nedenlerden dolayı yazmaya ara verdim fakat tekrar sizlerleyim. Bloğumu da çok özlemişim :) Bundan dolayı sizlerden özür diliyor ve kaldığım yerden devam ediyorum.

     Yaza girdiğimiz şu günlerde (sıcaklardan dolayı tam anlamıyla yaza girdik) Karaburun'da yaz mevsimi nasıl geçirilir, ondan bahsetmek istiyorum. Çocukluğumdan beri deneyimlediğim el değmemiş koylarını, şirin ve mütevazi kafe ve restoranlarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

     Öncelikle Karaburun'un sert bir iklime sahip olduğundan bahsetmiştim. Yazı sıcak olur fakat sert esen imbat rüzgarlarıyla bunaltmaz pek. Geceleri ise hırka ile dolaşmanızı öneririm tabi bazı istisnai durumlar dışında. Kuru bir havası var yani nem az olduğu için de sıcaktan bunaltmıyor hava. O yüzden havasıyla da özel bir yere sahip Karaburun.
   
    Yarımadada birçok doğal, el değmemiş koylar ve plajlar vardır. Merkezde 2 tane mavi bayraklı plaj vardır. Bunlar Kuyucak ve İncirlikoy (Akvaryum) plajıdır. Bu plajlar sosyal tesislere sahiptir, örneğin şezlong - şemsiye, kafeterya gibi. Onun dışında Bodrum, Mimoza plajları da bu tesislerle ziyaretçilerini beklemektedir. Bu plajlar Karaburun merkezde bulunan plajlardır. Bunun dışında merkezden uzaklaştıkça sakinleşen ve eşsiz doğa harikaları olan koylar vardır; İskele, Kumbükü, Badembükü, Hamzabükü, Dolungaz, Saipaltı, Eşendere, İğdealtı olarak sıralayabiliriz. Bu koylar tamamıyla doğayla başbaşa, kalabalıktan uzak ve el değmemiş dokusuyla huzur bulmak için birebir. Deniz suyunun olağan üstü berraklığı ve temizliği sizi etkisi altına alacaktır. Bu arada hatırlatmak istediğim bir husus var, deniz suyu çok soğuk :) Deniz genelde küçük çakıl taşlı ve yosunsuzdur (İncirlikoy hariç, kumsal ve denizin içi kumluk)



Kuyucak Plajı
     
                   

Dolungaz Koyu               


Bodrum Plajı

17 Kasım 2014 Pazartesi

Narkissos (Narsizm)

    Tekrar merhaba. Önceki yazımda Karaburun mitolojisinden bahsetmiştik ve Narkissos'tan bahsetmemek olmazdı. Ayrı bir konuda yazmak istedim Narkissos'un hikayesini çünkü benim için bu hikaye çok etkileyici ve Nergis çiçeğinin adının nasıl geldiğini açıklayan destansı bir hikaye.

    Mitolojiye göre tanrılar, insan şeklindeydi ve birçok insanlarla ilişki içerisine de girebiliyorlardı. Bunlar doğa olaylarından, çeşitli nesnelerin veya canlıların kontrolünden, davranışlarından sorumlulardı.

    Narsizm sözcüğünün kökeni olan Narkissos'un hikayesini aktaracağım. Ekho adında çok güzel bir peri kızı, kendisine aşık olanlara aldırmayıp, aşklarını karşılıksız bırakıyordu. Ekho bir gün avlanan bir avcı görür ve bu avcı Narkissos adında çok yakışıklı biridir. Ekho bu genç avcıyı görür görmez aşık olur. Fakat Narkissos bu peri kızının aşkını aldırmaz ve karşılıksız bırakır. Ekho bu durum karşısında çok üzülür ve günden güne eriyerek, kara sevda ile içine kapanarak ölür. Bütün vücudundan arta kalan kemikleri ve bu kemiklerin kayalara vuran sesine 'eko' dediğimiz yankılara dönüşür.

    Olimpos Dağı'ndaki tanrılar bu duruma çok üzülür, çok kızarlar ve Narkissos'u cezalandırmaya karar verirler. Yine bir gün av izindeki Narkissos yorulur ve susar. Zorlukla geldiği nehir kıyısında dinlenir ve nehire su içmek için eğilir, bu sırada sudan yansıyan kendi suretini görür. Daha önce farkedemediği güzelliği karşısında adeta büyülenir ve yerinden kalkamaz, kendine aşık olmuştur. O anda kimseyi sevmediği kadar sevmiştir kendini. O şekilde orada ne su içebildi ne de yemek yiyebildi. Yani Ekho gibi kara sevdaya tutulur kendi kendine ve yine Ekho gibi günden güne erir, orada sadece kendini seyrederek ömrünü geçirir ve ölür. Öldükten sonra vücudu Nergis çiçeklerine dönüşür ve bu hoş kokulu, güzel görüntülü çiçek ortaya çıkar.

    İşte narsistlik başkalarının düşüncelerine ve isteklerine gereken ilgiyi göstermeyen, kişilik bozukluğu olan kişilere denir. Hedeflerine ve planlarına ulaşamadıklarında, gereken ilgiyi göremediklerinde aynı Narkissos gibi çöker ve erirler. Başkaların hakkına saygı göstermeden kendi haklarına saygı duyulsun ister ve kendini daima haklı görürler. Tek ve gözde olmak isterler, kendilerini başkasının yerine koyamazlar. İşte bu durumla bu hikaye birbirine böyle bağdaşlaşmıştır.

16 Kasım 2014 Pazar

Mitolojide Karaburun

    Herkese merhabalar. Yarımada'nın tarihinden bu kadar söz etmişken, mitolojisinden bahsetmemek olmazdı. Hele ki ben mitolojiye bu kadar çok meraklıyken :)

    Bildiğiniz üzere meşhur Ilyada ve Odyssea Destanı yaratıcısı Homeros, Karaburun'u da es geçmemiş ünlü eserinde. Yarımada, Homeros'un ilgisini çekmişe benziyor ki destanda Karaburun'u sıkça görmekteyiz. Tabii ki 'Rüzgarlı Mimas' adıyla. Daha önceki yazımda bahsetmiştim, Karaburun'un rüzgarlı bir bölge olduğunu ve bu yüzden burada Rüzgar Türbinlerinin yapıldığına. İşte o dönemlerde de Yarımada'da bu rüzgarı kullanmak için değirmenler yapılmıştır. Bundan dolayı sıkça adı Rüzgarlı Mimas olarak anılıyor destanda.

    Mitolojide geçen Mimas Dağı yani Bozdağ, Karaburun'un en yüksek zirvesine sahiptir. Bu dağın destandaki önemi; mitolojik tanrılarla savaşan gigantların başında bulunan ve tanrıların tanrısı Zeus'u çok zorlayan Mimas adlı devin, üzerine demir, çelik ve bakır eritilip dökülerek öldürüldüğü ve bir daha uyanmamak üzere dağların altına gömüldüğü yer alır.

    '...Efsaneleşmiş tanrılara karışmış ulu Mimas Dağı (Bozdağ) bir kat daha görkemli ve Apollon'un kutsal ışığı ile parlayarak seyrediyordu Ege'nin sularını yaslandığı yerinden.'  
Homeros, İlyada'dan 

     Tarihten bir çok ünlü şairler de bu destandan etkilenmiş ve dizelerinde Mimas'tan bahsetmişlerdir. 
'Tanrıça Athena ilk kez kutsal zeytini Mimas'ta yetiştirdi.' der Ovidius dizelerinde. Belki de bu yüzden zeytini, hurması ve zeytinyağı lezzetlidir.

    Narkissos; Nergis çiçeğinin destansı hikayesini başka bir konuda ele alacağım. Bu ilginç öyküyü okumanızı tavsiye ederim. Takipte kalın ;)

15 Kasım 2014 Cumartesi

Karaburun Tarihçesi

    Herkese merhaba :) Karaburun tarihi ilginç ve bir o kadar merak uyandıran konularla doludur. Gerek gerçek tarihiyle, gerek mitolojisiyle bu küçük ilçenin bu kadar geniş bir tarihi geçmişi olması benim için hayret verici bir olgu :)

    Karaburun Yarımadası jeopolitik ve stratejik konumu itibari ile tarihten önemli yerleşim yerlerinden biri olmuştur. İzmir Körfezi'nin girişinde bulunması, körfezi kontrol eden önemli noktalardan birisi olmuştur. Bilinen en eski adı Mimas'tır. Çakmaktepe mevkiindeki kazılarda çanak çömlek, ilkel el balataları ve kesici araçlar bulunmuştur (M.Ö. 4000). Yarımadada M.Ö 3000'li yıllarda Hititler varlık göstermiştir. Bundan sonra sırasıyla Yunanlılar, Persler, Romalılar ve Bizanslılar hüküm sürmüştür. Ildırı'da bulunan Erythrai Antik Kenti sayesinde Karaburun önemli ticaret merkezi durumuna gelmiş fakat Helenistik dönemde önemini yitirmiştir. Ardından Bizans döneminde tekrar eski canlılığını kazanmıştır.

    1086 - 95 yılları arasında Çaka Bey önderliğinde, Yarımada Türklerin yönetimine geçmiş, kısa bir süre sonra tekrar Bizanslıların egemenliğine geçmiştir. Beylikler döneminde ise yöre, Aydınoğulları egemenliğine girmiştir. Daha sonra Yıldırım Bayezid döneminde Osmanlı topraklarına katılmış fakat Ankara Savaşı'nın (1402) ardından tekrar Aydınoğulları egemenliğine girmiştir. Fetret Devri'nin (1425 - 26) ardından yöre tekrar Osmanlı topraklarına katılmıştır. O dönemde bölgeye Şeyh Bedrettin felsefesi hakim olmuş, bu görüşün sürdürücüsü olan Börklüce Mustafa Karaburun'da çalışmalarını sürdürmüştür. Bu felsefenin özelliği, günümüz komunist akımı görüşüdür.

    O dönemden 1867'ye kadar İzmir'e bağlı bir belde iken, 1868'de Çeşme'ye, daha sonra tekrar İzmir'e bağlanarak ilçe haline getirilmiştir (1900). 23 Mayıs 1919'da Yunan kuvvetleri tarafından işgal edilen bölge, 17 Eylül 1922'de işgalden kurtulmuştur.